Aynaya yansıyan görüntüm: ÇOCUĞUM

Sürekli okur, sürekli araştırır dururuz.

Ne için? Çocuğunu için mi?

Ona küçücükte olsa birşey katmak için mi?

Yoksa kendiniz için mi?

‘İyi bir ebeveyn’ olarak kendinizi daha iyi hissetmek için mi?

Yada belki hem kendiniz hemde çocuğunuz için…

Sebep ne olursa olsun

İyiki bunları yapıyorsunuz…

İyiki yola ‘kendi iyiliğiniz için’ çıkıyorsunuz!

İyiki önce kendinizi düşünüyorsunuz…

Çünkü ‘tehlike anında önce kendi maskenizi, sonra çocuğunuzun maskesini’ takarsınız!

Çünkü ‘eğer siz iyi olmazsanız çocuğunuzun iyi olma olasılığı yoktur!’

çünkü ‘mükemmel anne baba mükemmel çocuk yetiştirmez, mutlu anne baba mutlu çocuk yetiştirir’

çünkü ‘aslında siz çocuğunuzun yansımasınız: ya da tam tersi: aynaya bakıyorsunuz ve çocuğunuzu görüyorsunuz’ ve bu aslında ne demek biliyor musunuz?

‘çocuğunuz aslında sizin minyatür kopyanız’

Siz iyi ki okuyor, iyi ki araştırıyorsunuz, Çünkü nasıl bir çocuk yetiştireceğinize bu şekilde karar veriyorsunuz! Siz iyi ki okuyor, iyiki araştırıyorsunuz,

Çünkü siz bu yolla çocukluğunuzun arka bahçelerinde bugün sizin çocuğunuzun oynadığını görüyorsunuz!

 

Çocuğunuzu bir düşünün…

Önce fiziksel özelliklerini: evet bir düşünün..

Ağzı, burnu, boyu, posu… kime benziyor?

Komşunuza değil heralde! Sütçü! Tüpçü! Bence o konuya girmeyelim şimdi! Peki sizin çocuğunuz aslında kime benziyor… fiziksel olarak!

Tabii ki size!

Neden?

Çünkü genetik bir çekiminiz var!

Peki karakter özellikleri?

Bilimsel açıdan her çocuğun doğumla beraber getirdiği karakteristik özellikleri vardır. İkiz çocuklar bile birbirinin tıpa tıp aynı değidir. Bu açıklar karakteristik özelliği!

Peki ya doğum sırası?

Bireysel Psikoterapinin kurucusu olan Alfred Adler’e göre doğum sırası çocuğun karakterini etkiler. Doğrumu dersiniz? Şimdi siz… iki kardeş ya da üç kardeş olanlar… Kardeşinizle benzerliğinizi düşünür müsünüz?

Fiziksel?

Karakteristik?

Kardeşleriniz sizin zıddınız ya da en azından farklısınız değil mi?

Elbette.

Peki!

En büyük kardeş siz misiniz?

Adler der ki, en büyük kardeşler küçük anne ya da küçük babalardır. Yani aslında onlar ailenin küçük ebeveynleridirler… koruyup kollayan ya da eleştirendir. Size uyuyor mu?

Yoksa siz en küçük kardeş misiniz?

Düşünür müsünüz lütfen siz nasıldınız? Ben söyleyeyim… aslında hep çocuktunuz… korunan kollanana. 50 yaşında da olsa ‘ne yedi ne içtiği’ düşünülen..

“Anneannem 90 yaşında öldü. Anneme ve dayılarıma vasiyeti en küçük oğlu ile ilgiliydi. Son cümleleri ‘Mursal’ım ne yapıyor? Parası pulu varmı? Ne yedi ne içti? Onu size emanet ediyorum’du. Oysa en küçük dayım 60 yaşlarında, iki öğretmen kızı olan başarılı bir matematik öğretmeni. Ama ne önemi var. O benim 90 yaşındaki anneannemin 60 yaşındaki en küçük oğluydu.

Çocuğunuzun karakter özelliği kime benziyor diyorduk…

Kime?

Elbette size..

Çünkü o doğduğu günden beri sizi izliyor, taklit ediyor, model alıyor…

Hiç çocuğunuzu izlerken aslında kendinizi gördüğünüz oldu mu?

Lütfen çocuğunuzun evcilik oyununu izleyin. Kendinizin yansımasını doğrudan orada göreceksiniz…

Oğlum 6 yaşındayken bir restorana yemek yemeye gitmiştik ve oyun alanında çocuğumu izleme şansım olmuştu. 5 yaşlarında bir kız çocuğuyla oyun oynamaya başlamıştı. Evcilik oyunu. Bir ev ve çocuk alanı vardı. Küçük kız çocuğunun oğluma söylediği ifadeleri gün gibi hatırlıyorum: ‘Aşkım ben bebeğimizi uyutayım, yemeği hazırlayayım, sen ekmek almaya git!

Küçük kızın bu ifadeleri bize neler yansıtıyor beraber düşünelimmi?

Bu küçük kız çocuğunun bir kardeşi var belliki ve henüz bebek. Annesi babasına ‘aşkım’ diye hitap ediyor belliki. Anne evde olmalı ki bebeği uyutup yemeği hazırlayacak ve belliki yaşadıkları yerin yakınlarında ekmek satan bir büfe yada fırın ya da benzeri biryer var. Ve belli ki bu tekrarlanan bir durum. Aksi halde kız çocuğunun bunu ‘EVciLİK’ oyununa dahil etme olasılığı olmazdı.

Bu hikayenin ana fikri nedir?

Çocuğumuz aslında biziz ve herşeyi öncelikle bizden öğreniyorlar….

Bazen ebeveynlerden ‘bu çocuk niye böyle’ ifadelerini duyarım. Aklıma hep aynı soru gelir

‘E sizin çocuğunuz, nasıl olması gerekir ki?

‘Niye şaşırıyorsunuz ki?’

Fransız dadılarla mı büyüdü?

Yoksa siz komşudan ödünç mü aldınız ki?

Evet o bizim çocuğumuz. Bizi şaşırtan ilk davranışında sorgulamamız gereken bizim davranışlarımız.