Suskunluktan arda kalan(Mindful Günlükleri-2)


Dalından düşen yaprağın, kopup yeni yerini bulması gibi hayat…
Toprakla bütünleşip, can vermesi gibi..
Hayatın gerçeği,
Yaprak dalındaki görevini tamamlamış belli ki ve düşmesi gerekiyor…
Tıpkı soğuk ve sıcak havanın karşılaşması, bulutun yağmur damlalarına dönüşmesi gibi..
Hayatın gerçeği…

Değiştiremeyeceğimiz şeyler var…
Önüne geçemeyeceğimiz, engelleyemeyeceğimiz olaylar…
Değiştirebileceğimiz tek şey…
Kendimiz, kendiliğimiz…

Kendimizi kalıplara sokmaktan vazgeçip olanı olduğu gibi izlemek gerek bazen…
Hayatın gözlemcisi olup bize kattıklarını ruhumuzda fark etmeli…
Her daim olmasa da, zaman zaman durup, nefes alıp hayatı izlemeli, bir filmi izler gibi…
Bazen eğlence dolu bazen acı…
Olanın olduğuyla, gidenin gittiğiyle kalması gibi…
Dalından düşen yaprağın, kuruması, sararması toprağa karışması gibi…

Müdahale etmeden, edemeden, durup yüreğin derinlerde hissedip akışına bırakmalı hayatı…

Yaşam sürekli ‘başka an’ı yaşama…
Dündeyken bugünü, bugündeyken yarını düşünme hali…
Yaptıklarımıza, yapmadıklarımıza; söylediklerimize, söylemediklerimize hayıflanma, bunu yaparkense içinde bulunduğumuz anı kaçırma hali…
Sonra yeniden, anı kaçırdığımıza hayıflanma ve kendimizi suçlama hali…

Zaman akıp gidiyor, önüne geçip ‘dur’ deme şansımız yok.
Gündüz geceye, gece yeniden gündüze dönüyor…
Farkında bile olmuyoruz çoğu zaman, hafta ne zaman pazartesiye döndü, ay ne zaman bitti, yeni yıl ne ara geldi…

Her zaman olmasa da çoğu zaman, durup mola vermeli, anı olduğu gibi yaşamalıyız.
Hayata gözlerimizi kapatıp, derin nefes alıp, içtiğimiz kahvenin tadını, yüzümüzü okşayan rüzgarı, uzaktan gelen sesleri dinleyerek bulunduğumuz anı bütünüyle hissetmeliyiz…
Aldığımız nefese minnet duyup, evrendeki varoluşumuza dönmeliyiz…
Bedenimizi fark edip, aldığımız nefesin bize can verdiğini huzurla izlemeliyiz…

Zaman bedenimizde neler olup bittiğini almadan geçiyor..
Zaman ilerliyor, yıllar bir biri ardına sıralanıyor, yaş dönüyor, sahnenizde bulunan kişiler değişiyor ve zaman kişilikleri değiştiriyor…

Eskiden olsa duyarsız kalacağımız bir olaya büyük tepki veriyor, tepki vermediğimiz şeylere hassaslaşıyoruz…
Çünkü evriliyoruz,
Düşüncelerimiz de yaş alan bedenlerimiz gibi değişiyor…

Oysa sol tarafımızda, hayatımızı idame ettiren parçanın sadece biyolojik bir parça olmadığını fark etme zamanı artık…
Ötekini kollarken berikini unuttuğumuz, kırılan kalbimizi onarmadığımız günleri yaşıyoruz…
Yaralandığı zamanları geçiştirip, kıpırdandığı zamanlarda yok sayıyoruz çoğu zaman…

Fırtınanın durulması, gündüzün geceye, karanlığın aydınlığa dönmesi gibi hayat…
Kontrolümüz dışında akıp geçiyor…
Ve bu dönüşümde bir can olduğumuzu, bir beden ve bir ruh olduğumuzu unutuyoruz…
Ötekine gösterdiğimiz şefkati, yüreğimizden esirgiyor, kolayca affederken ötekini, ağır cezalar veriyoruz berikine…

Yaşam, durmaksızın akan nehir…
Bu nehre nasıl baktığımız, akışını algıladığımız gibi duygularımız…
Çamur gibi de akabilir nehir, yeşil ve berrakta… Nereye gittiğine bağlı… Ama hiç durmayacak, hep akacak bu yaşam…
Belki bir denizin engin sularına karışacak sonu, belki küçük bir göle…
Yönünü değiştiremeyiz belki ama ona kattıklarımızla zenginleştirir, akışını anlamlandırabiliriz…

Bugün,
Hemen şimdi,
Derin bir nefes alın,
Aldığınız nefesin bedeninizdeki yolunu zihninizle takip edin,

Derin bir nefes alın ve yüreğinizi zihninizle sarın,
Derin bir nefes alın,
Ve kendinizi affedin

İçinizde küçük bir çocuk olduğunu hayal edin,
Sol yanınızda,
Kaşı gözü, ağzı burnu siz,
Yani küçüklüğünüz, içinizde büyümeyen hep çocuk kalan yanınız,

Onu sarın, hiç kimsenin daha sıcak sarmadığı gibi,
Onu sevin hiç kimsenin sevmediği gibi,
Onu affedin hiç kimsenin yapmadığı gibi…