Benim niyetim çoktan belli; ama yol alamıyorum. Yok mu bunun bir ilacı” diyor musunuz? İlacı yok; ama sizde bir çözümü var. İlk adım ise niyet etmek.
Hadi beraber bir yolculuğa çıkalım. Bu size hiç bir seyahat şirketinin sunamayacağı kendi içinize doğru bir yolculuk olsun. Daha önce hiç tanışmış mıydınız kendinizle? Belki bir ilk, belki de tekrar. Kaybedeceğiniz hiçbir şey yok; ama belki bakarsınız bugün bir şeyler değişir. Ne dersiniz?
Yolculuğunuza, kendinizi bir zaman makinesinde farz ederek başlayabilirsiniz.
Kim olduğunuzu düşünün önce; adınız, kimliğiniz, peki ya çocukluk hayalleriniz? Nasıl bir evde doğmuştunuz? Sizden beklenen neydi? Yıllar ne kadar da hızlı geçti değil mi? Geçmiş, film şeridi gibi ardımızda, bakakalmışız… Oysa gelecek hâlâ bizim elinizde, belki de şimdi belirleyeceksiniz niyetinizle. O halde tam vakti, Aralık 2020. Düşünün, hayal edin. Geleceğinizin hayal mühendisi olun. Niyet olmadan tasarı olmaz öyle ya. Önce hayal edin sonra mühendisliğine girişin.
Bu kitapta yazılanlar yoluyla uçuşan zihninizi yakalayıp geri getirmeyi ve an’ı yakalamayı öğrenebilirsiniz. İçinde bulunduğunuz an’da değil de geçmiş ya da gelecekte gezinen, tamamen boşlukta, ne düşündüğünüzün farkında olmadan savrulan zihninizi şimdiki an’a geri getirmeyi öğrenebilirsiniz.
Nefes almaya başladığımdan beri, Bir bireyim ben, yeryüzüne dokunma
mucizesiyim…
Artık hayatın bir parçasıyım. Kendi hayatımın kahramanıyım.
Ailemle çıktığım bu yolculukta bana kimler eşlik edecek daha kim bilir?
Bu heyecanlı bir yürüyüşte hayatıma giren herkes benim kadar kıymetli, hayat yolculuğunun kolay olmadığını şimdiden hissediyorum.
Bazen yolda, bazen yokuşta yürüyeceğim.
Bazen koşarak, bazen emekleyerek…
Durup nefes aldığımda olacak…
Kırgınlık, dostluk ve mutluluk çoğaltacağım.
Dostluklarım ve mutluluklarım bana oksijen olacak.
Ben bu dünyaya merakla bakan kocaman bir gözüm,
Evrenin müziğini dinleyen bir çift kulağım her şeyi kokluyorum iyinin ve kötünün kokusunu tanıyorum hassas bir burunum ben, yeryüzü ve gökyüzü arasında bir yerdeyim.
Neyse, Kitap, GÜVENLİ bağlanmayı ve GÜVENSİZ bağlanmanın iki alt boyutu olan KAYGILI ve KAÇINGAN bağlanmayı anlatıyor. Herkes kendinden bir şey buluyor tabii. Hatta sizin ‘bağlanma stili’nizi anlamanız için bir test…
Siz hiç karaciğerinizle gülümsediniz mi ? Ya da gülümsemenizi karaciğerinizde hissettiniz mi? Kulağa tuhaf gelebileceğinin farkındayım. Bir şans vermek için bu fikre biraz yakından bakabiliriz.
Ye, Dua Et, Sev (Eat, Pray, Love) isimli filmde geçen meditasyon yönteminde dişsiz bilge Ketut Liyer der ki “Gözünü kapat ve gülümse. Yüzünde hisset gülümsemeyi. Sonra kalbinde gülümse. Ve en son karaciğerinde gülümseyerek tüm negatif enerjiyi temizle.” Karaciğerin vücuttaki işlevini düşünürsek: yiyecekler, ilaçlar gibi dışarıdan vücuda alınan ve bu yolla vücuda giren zararlı atıkların sindirim sistemindeki kalıntılarını temizlediğini ve kendini yenilediğini, iyileştirdiğini söyleyebiliriz. Peki, biz sadece yemekler ve ilaçlar nedeniyle mi toksin üretiyoruz?