Prof. Dr. Bilge Uzun Yazılar

MINDFULNESS

EBEVEYN OLMAK

Dün tesadüfen karşılaştığım mimoza ile başladı her şey!

Bu güzel çiçekleri kendim için aldım! Özel bir anda özel bir gündü sanki bu! Sonra yemek bile yedik beraber. Eve gelip anlamını araştırdığımda evrenin mesajını aldım yine. ‘Yaz’ dedi evren, ‘sen Bilge’sin, öğrendiğini anlatmayan Bilge’mi olur hiç, yaz paylaş’ Aldım bilgisayarımı karşıma, derledim, toparladım yazım bende.

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK

MINDFULNESS

Bir tutkunun ardından, beni bile şaşırtan ani bir kararla Nepal için tek yön uçak biletimi almıştım. Şanslıydım belki de, yolunu izini bilmesem de, Katmandu’da bir manastırdan kabul almıştım. Gidip görecek, belki de bulacaktım Buda felsefesi olarak anılan mindfulness meselesini…

 Öyle ya, bir bilim kadını olarak, yerinde öğrenmeliydim bunu. 

Rivayete göre Buda, şimdiki adı Nepal olan bölgede bir kraliyet çocuğuyken, tesadüfen karşılaştığı acı, yaşlılık ve ölüm olgularının peşine düşerek, sarayı terk ediyor ve bugünkü adı Hindistan olan bölgeye giderek aydınlanıyordu. 

Peki, neydi ki bu ‘aydınlanma?’ 

Farkındalıktan, fark’andalıktan farkı neydi acaba? 

Zihnim bu sorularla doluyken, kendimi Hindistan bileti ararken buldum. Buda yürüyerek gitmişti evet, ancak benim o kadar vaktim yoktu. Malum, bir akademisyen olarak tezler, dersler ve yayınlar… 21. yüzyılın çılgın getirileri yani… 

Hindistan’da 3-5 gün için barınabilecek bir yer seçmeye çalışırken o ışık yandı… ‘bir yeni mesajınız var… 

MINDFULNESS

ERTELEME

Monotonluk Beyni Küçültüyor!

Bir araştırma sonucu diyor ki, monoton yaşam beyni küçültüyor…

Hiç şaşırtıcı değil. 

Bir nöroloji uzmanı ya da nöropsikolog değilim ama son yıllarda üzerinde fazlaca eğildiğim psikoloji araştırmaları, zihin çalışmaları ve insan zihin ve davranışlarının beyinle ilişkisi bu araştırmayı yorumlayabilmeme izin veriyor. 

Evet, Almanya’ya ait kutup araştırmaları istasyonunda görev yapan, 4’ü kadın 5’i erkekten oluşan 9 kişilik bir grup bu araştırma için Antarktika’ya gidiyorlar. Burada 14 ay, yani bir yıldan fazla,  burada yaşıyorlar. 

Bu ne demek? 

Beynimiz uyarana bağlı bir organdır. Çevreden gelen uyaranlarla aktive olduğu için beynimiz sağlığını koruması için sürekli uyaran almalıdır. Önümüzden geçen bir araç, duyduğumuz ses, hoşa giden ya da gitmeyen kokular, temas eden rüzgar ya da güneş ısısı gibi. Bunlar beynimizin ön bölümünü uyararak arka bölümünde yorumlanır ve beynimiz uyarılır. Bu tür uyarılar beynimizin aktif olmasını da sağlar. 

BASINDA

20 Kasım – 25 Aralık 2019 arasında her Çarşamba 12.00 – 13.30 Bau Güney Kampüsü

21 Kasım – 19 Aralık 2019 Saat 12.15 – 13.15 Bau Kuzey Kampüsü

PROJELER

Mutlu Musunuz, Sizi Ne Mutlu Eder?

‘Mutluyum’ diyenler el kaldırsın!

Mutluluk, kelime anlamıyla, ‘arzu edilen durumlara sürekli olarak ulaşılmış olmaktan duyulan kıvanç ve bahtiyarlık (TDK, Türk Dil Kurumu) olarak tanımlanır. Yani aslında, mutluluk ‘iyi olma’ hali, huzurlu ve ‘hayatından memnun olma’ halidir. 

İnsanoğlu sürekli mutluluğu arar, ancak tabii ki mutluluğun sürekliliği mümkün değil… Mutluluk bir duygu durumudur çünkü. Gelir ve geçer, sonra yeniden gelir ve tabii yeniden geçer.

Peki sizce mutluluk nedir?

Mutluluk göreceli bir duygudur. Yani birinin mutluluk tanımı başka birininkinden farklı olabilir. Bazılarına göre sağlıklı olmak yeterlidir mutluluk için. Bazıları ise, evi, arabası, parası olsun ister mutlu olabilmek için. Oysa özündeki duygudur, memnun olma halidir mutluluk. 

Mutluluğu etkileyen birçok faktör vardır elbette. Bazen kişsel olan bu etkenler bazen de sosyaldir. Bu bağlamda yıllardır mutlu ülke araştırmaları sürer gider. Sizler de duymuşsunuzdur, her yıl bir sonuç çıkarır bu araştırmalar… En mutlu ülke hangisi? diye. 

BASINDA

Yoksa yalan mıydı? 

Bize yalan söylenilmesinden hoşlanır mıyız? 

Hayır tabi ki! Dediğinizi duyar gibiyim. Öyle hemen peşin hüküm vermeyin. Bu yalanın türüne bağlı değişir.  

Nasıl mı? 

Önce isterseniz, şimdi bu konunun da nereden çıktığına bir bakalım.  

Son günlerde bir araştırma bulgusu ilgimizi ‘yalan’ a doğru çekti. Amerika’da popüler bir dergide bir araştırma bulgusu yayımlanmış. Buna göre, Massachusetts Üniversitesinde İşletme Fakültesi Profesörü olarak çalışan Sinan Aral, bir grup arkadaşı ile yalan haberler üzerine bir çalışma yürütür. Bu çalışma iletişim ekosistemlerimize ışık yakacak cinsten. Bu araştırmayı yapmak için 2006-2017 yılları arasında  twitter’da dolanan 126 bin öyküyü analiz etmişler. Araştırma bulguları, yalan haberlerin %70 oranında daha hızlı yayıldığını ve doğru haberle kıyaslandığında 6 kat daha fazla kişiye ulaştığını ortaya koymuş. Neden mi dersiniz? Bulgulara göre yalan haberler daha hikaye gibi algılanıyormuş. E tabii bu, insanların hikaye bilgileri sevdiklerini ortaya koymuş.  

Buradan hareketle aklımıza takıldı bu soru:  

Size yalan söylenmesinden hoşlanır mısınız?  

Doğru olmayan bir şeyi duymaktan ziyade doğru olmadığını anladığımızda hayal kırıklığına uğrarız öyle değil mi? O halde doğru olmadığını bilmediğimiz sürece sorun yok. Peki söylenen bir şeyin doğru olup olmadığını nasıl anlarız? 

Söyleyen kişiyi tanıyor olmamız en önemli etken. Yalan söyleyen kişi, bunu söylerken bilinç dışı da olsa suçluluk ve kaygı duyguları tetikleneceği için yüzüne bazı ifadeler yansıyacaktır. Ancak bu kişiyi tanırsanız anlayabileceğiniz bu ifadeler mikro ifadeler olarak adlandırılır. Yalan söylenirken örneğin göz sağ beynin etkisiyle sağa doğru kayabilir. Kişi elini burnuna götürebilir ya da başını öne eğerek gözlerini kaçırabilir. Peki ama herkeste aynı olur mu? 

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK